Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Tanrılar diyarı sana kapılarını aralıyor
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 JeanneBoucher||

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Jeanne Boucher
Vision & Malum Melek
JeanneBoucher|| Lucem
Jeanne Boucher


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 01/08/11
Nerden : nereye...
Kadın

JeanneBoucher|| Empty
MesajKonu: JeanneBoucher||   JeanneBoucher|| Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 1:27 pm

Yeni hayatına alışmaya başladığı sırada işine dört elle sarılmaya başlamıştı Ophelia. Günün aydınlanmasıyla birlikte uykuya dalıyor ve her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde uyanıyordu. Uyku düzeni mahvolmuştu. Çalıştakça kendisini daha iyi hissettiği yönünde yalanlar söylese de, o da biliyordu ki bu kadar yoğun bir tempoda çalışmak ona zarar veriyordu. Sevgilisini bile aksatıyordu. Birkaç gecedir Edgar tek başına rüya alemine dalarken, Ophelia çalışıyordu. Sadece sevgilisiyle olmak istiyordu. Birkaç gün evden çıkmadan ama bu işleri bitirmeden özel hayatına ayıracak zamanı pek toktu. Edgar’ı istiyordu, ama içindeki işkolik kadın buna izin vermiyordu. Genç cadı, henüz sevgilisine hastalığından bile bahsetmemişti. Herkesin bir karanlık yüzü vardır ne de olsa… Hem nasıl söyleyebilirdi ki ona böyle bir şeyi? Adam onunla evini paylaşıyordu. Böylesine büyük bir karar almadan önce söylemeliydi ki, biraz olsun düşünme fırsatı versin Edgar’a. Belki de kendisini korumak için böyle bir davranışta bulunmuştu. Hayatında ilk defa midesinde bu kadar çok kelebeğin uçuşuna şahit olmuştu. Kalbini ılık bir esintiyle kaplayan bu kurtarıcıdan uzak kalmak istemiyordu. Sanki ondan uzaklaşırsa kendisini iyice kaybedecekmiş gibi geliyordu. Onu hayata yaklaştıran ve gerçeklikten uzaklaşmamasını sağlayan bu adamın aşkından kendisini mahrum bırakmak istemiyordu. Düşüncesizce ve bencilce davranmıştı ama içinde küçücük bir pişmanlık dahi yoktu. Gerçek aşkını bulduğuna inanıyordu ve ne olursa olsun, buna kendisi bile sebep olacak olsa o sebepleri ortadan kaldıracaktı.

Yatak odasındaki aynanın önüne yığdığı eşyalarının arasında kayboluyordu Ophelia. Giyeceği kıyafeti seçmesi tam üç buçuk saatini almış olsa da kendisini ilk defa tam anlamıyla hazır hissediyordu. Artık imzası haline gelmiş olan kırmızı rujunu da sürdükten sonra, parfümünü sıktı ve saatler sonra odadan çıktı. Edgar’la aralarındaki gergin havayı sezebiliyordu genç cadı. Sevgilisinin yüzünden düşen parçaları toplamak için milyarlarca adam gelse, anca halledebilirlerdi. Sabah kahvaltıda gece işi olduğunu söylediğinde Edgar’ın yüzüne düşen gölge saatlerdir inmemişti. Yatak odasının kapısından çıktı ve oturma odasına doğru sessizce ilerlemeye başladı. Bu havayı bozmak istiyordu. Aklında Edgar varken, işe odaklanamayacağını çok iyi biliyordu Ophelia. Eski koltuklardan birine yayılmış dalgın bir şekilde oturan sevgilisini izledi bir süre. Elindeki bira şişesini evirip, çeviriyordu. Yüzündeki düşünceli tavırlar gözünden kaçmamıştı genç cadının. Yapabileceği bir şey de yoktu ki… Bu akşam o Seherbazlarla onları bilgilendirmek üzere buluşması gerekiyordu. Edgar’a doğru yaklaştı ve sarılıp boynuna tutkulu bir öpücük kondurdu. “Sevgilim, napıyorsun burada?” Televizyon her zamanki gibi açık değildi, kapalıydı ve Edgar boş gözlerle televizyonun gri ekranına bakıyordu. Gideceği yere cisimlenerek de gidebilirdi pekala. Koltuğa Edgar’ın yanına oturdu ve aralarındaki buzları eritmek üzerek elini yanağına koyup, yüzünü kendisine çevirdi. Edgar’ın böyle asık suratlı olması kalbini dağlıyordu adeta. Hayatının neşe kaynağının ışığının böylesine sönmesi dayanılmazdı. Gözleriyle Edgar’a yalvarırcasına bakıyordu. Nolur böyle yapma aşkım…

Aralarındaki buz gibi soğukluk cadının içini ürpertmişti. Edgar’ın bu kadar gergin olmasına anlam veremiyordu… “Televizyon izliyorum hayatım.” Ophelia güzel gözlerini televizyona bir kez daha çevirdiğinde kapalı olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Bu davranışları iyi biliyordu Ophelia. Edgar kızıyordu ona. İçindeki öfkeyi dışarıya yansıtmaktansa böyle eziyet çekiyordu ikisi de. O anda Edgar’ı kollarından tutup havaya kaldırıp silkelemek istedi. Bu şekilde tepki vermesine katlanamıyordu. Bağırsın, bir şeyleri kırsın ama böyle susup oturması… “Neden bir seherbazla iş konuşman gerektiğinde bu ben olmuyorum da o seherbaz bozuntusu oluyor? Peki o bakanlıkta ben neyim bana söyler misin? Başçavuşun eşeği?” Alev saçan gözlerini sevgilisine çevirmişti şimdi. Bu da ne demek oluyordu? Yapması gereken bir şey yüzünden böyle bir tepki görmesi kaldırabileceği bir şey değildi. Zaten gergin olan sinirleri kopma noktasına gelmişti artık. Bir noktaya kadar hak verebilirdi bu anlamsız öfkeye ama işi yüzünden onu suçlaması dayanılmaz bir şeydi. Kıskançlığın dışa vurulmasındansa asla hoşlanmazdı. Kıskanmasını seviyordu ama bu şekilde, Ophelia’yı kısıtlayan, bir kıskançlığa asla tahammül etmezdi genç cadı. Aralarındaki buz gibi sessizliği bölen yine erkeğin sesi olmuştu. “Daha kapalı bir şeyler giysen olmaz mı? En azından o herifle yemek yiyeceğin gece?” Ophelia aniden yerinden kalktı, artık sesinin tonunu veya hareketlerini ayarlamaya ihtiyaç duymuyordu. Çünkü; eğer şuan sinirlerini boşaltmazsa çok kötü şeyler olabilirdi. Böylesine önemli bir toplantı öncesinde Edgar’la tartışmaksa işini hiç kolaylaştırmıyordu. Sinirden bütün vücudunun sarsıldığını hissediyordu. Gözbebeklerine yansıyan öfkeyi engellemeye çalışmıyordu. Yüksek denilebilecek bir ses tonuyla konuşmaya başladı. “Bu kıskançlığa hiçbir anlam yükleyemiyorum. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Senin o herif dediğin adam benim işlerimi ne kadar hafifletecek biliyor musun?!” Ardından Edgar’ın yüzüne baktı. Duygularını tahmin edemiyordu. Böyle bir gerginliğe lüzum yoktu ama olmuştu işte. Evden dışarıya çıktığı anda bu olanları unutmak zorundaydı. Özel hayatı işle karıştırmama zırvalığı sayesinde duygularının üzerine sürekli sünger çekmekten sinirleri harap olmuştu. “Ben gidiyorum. Geç gelirim. ‘O herifle’ konuşmamız gereken şeyler var.” Çantasını eline aldı ve aynanın önündeki asasını eline aldı. Kendisine buluşma yerine cisimlerken aklında tek bir şey vardı: Bu tartışmadan sonra, ayakta kalabilecekler miydi?

Buluşma yerine geldiğinde Seherbaz’ın çoktan geldiğini fark etti. Birkaç dakikam var diye düşünürken geç kalmıştı ve kesinlikle geç kalmaktan nefret ederdi. Kısa bir özür diledikten sonra erkeğin çektiği sandalyeye oturdu. Yüzündeki gülümseme adeta bir maske gibiydi. Az önce yaşananlar hiç yaşanmamış gibiydi. Seherbaz’ın anlattıklarını can kulağıyla dinliyordu ama arada bozulan dikkatini bir türlü toplayamıyordu. Restoran’ın camından bir süre dışarıyı seyretti. Gece karanlığında sokaktan geçenlere bakıyordu ki aralarından bir çehrenin bir an ona çok tanık geldiğini fark etti. Şimdi de paranoyaklaşmaya başlıyorum… O sırada Seherbaz’ın yüksek sesli ve hiç de uygun olmayan kahkahası Ophelia’nın dikkatini toplamasını sağladı. Gözlerini her halinden çapkınlık akan bu erkeğe çevirdi ve onun kahkahasına eşlik etti. Ama içindeki isteği söndüremiyordu. Bir an önce evine dönüp Edgar’ın kolları altında uykuya dalma isteği…

Tam olrak Ophelia’nın istediği gibi biten bir görüşmenin ardından eve cisimlendi ve geldiği gibi ayağındaki topukluları bir kenara fırlatmıştı. Son zamanlarda eve geldiğini haber veren bir çeşit parola halini almıştı bu. Edgar’ı her zamanki köşesinde buldu. Ayakları istemsizce onu mutfağa götürdü. Dolabı açtı ve içeriden yayılan serinlik onu biraz olsun sakinleştirdi. Eline bir bira kaptı Koltukta Edgar’ın yanındaki yerini aldı, ama yakın oturmuyordu. Aralarındaki mesafeyi koruyordu. Edgar’ın üzerindeki gergin hava hala dağılmamıştı. “Saatlerdir hiç yerinden kalkmadan burada oturdun mu?” Esprili bir dille sorduğu bu sorunun cevabının onu bu kadar yaralayacağını bilse asla sormazdı...

Bu geceyi hayatlarından silip atmayı ölesiye istiyordu. Küçük bir şeydi belki ve kesinlikle her çift yaşıyordu böyle kıskançlık krizleri. Ama onların ilişkisi daha çok yeniydi. Korunmayı bekleyen minik bir bebek gibiydi. Ophelia’nın o bebeği incitmeye veya kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Evden birkaç saat uzaklaşmak aklını başına getirmişti ve olanları sakin kafayla düşünmesini sağlamıştı. “Saatlerdir oturduğum yerimden’ restoranları aramak için kalktım.”Yüzünü Ophelia’ya çevirdiğinde genç cadı bir an için eski Edgar’ını gördü o gözlerde ama akabinde gelen sözler bu atmosferi bozmaya yetmişti. “Ve kimi gördüm dersiniz? Seni ve o aptal herifi kahkahalarla.” Edgar’ın söylediklerinin bir kabus olmasını diledi içinden. Tanrı’ya yalvardı adeta. Kafasını nazikçe iki yana salladı ve kendisini cimcikledi ama işe yaramıyordu. Gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadaydı şimdi. Aptalca bir yemek yüzünden mi böylelerdi şimdi? Aralarındaki tutkuya ne olmuştu peki? Ophelia tüm sinirini elbisenin kenarındaki işlemelerden çıkarıyordu. Yavaş yavaş onları parçalamaya başlamıştı. Adeta bir servet harcadığı elbisesini parçalıyordu sinirden ve Edgar yavaş yavaş bu alemden uzaklaşan Ophelia’nın farkında değildi. Yerinden yavaşça kalktı ve Edgar’ı kolundan tutup kendisine çevirdi. Elindeki asasını ustalıkla saklamayı başarmıştı bu saniyeye kadar. Sevgilisinin o pürüzsüz ellerini eliyle tuttu ve asaya kenetledi ellerini. Asasının sivri ucu boğazına dayanmıştı, acıyordu belki ama umrunda değildi. Bu muhteşem aşkı kaybetmektense ölmeyi yeğlerdi. Hem ölüm dediği de nedir ki? Yıllardır ölümü yaşamamış mıydı? Kurtulurdu bu bitmez tükenmez krizlerden artık. Sakin bir sesle konuşmaya başladı. Sesi geceyle uyumlu bir şekilde havaya karıştığında aklında olan tek şey Edgar’ı öpmek istediğiydi. “Bana bu acıyı çektireceğine, bir lanet at ve beni öldür. Böylece aşkımızın bu şekilde ellerimden kayıp gidişini görmemiş olurum. Dayanamıyorum Edgar, anlamıyor musun?” İstemsizce gözlerinden akan yaşlar için yapabileceği hiçbir şey yoktu, kendisini iyice kaptırmıştı. Bir anlığına geçmişe gitti. Gözlerinin önünde işlenen cinayetler… En sevdiği dostunu aptalca bir lanete kurban verdiği günden beri bütün kara büyülerden tiksiniyordu. Hele ki savunmasız birisine büyü kullanmak… Buğulu gözlerini Edgar’a çevirdi ve yavaşça ona yaklaşıp sevgilisini öptü. Tutkulu, pişmanlık dolu ve özür dileyen bir öpücüktü bu. Yine kendisini tutamamıştı işte. Erkeğe karşı hiçbir savunma mekanizması işe yaramıyordu. Ne olursa olsun, her seferinde kendisini Edgar’ı öperken buluyordu. Ellerini sevgilisinin boynuna doladı ve onu duvara yasladı. Oynadığı bu aptalca oyundan vazgeçmişti bile. Tek istediği Edgar’dan özür dilemekti. Biliyordu ki, Edgar onun için aşk’tı ve tek bir şey Ophelia’yı düzeltebilirdi; Aşk. “Binlerce kez özür dilerim sevgilim… Seni öylesine seviyorum ki, engelleyemiyorum bazen duygularımı işte.” Fısıldarcasına söylediği bu sözler tüm pişmanlığını dışa vuruyordu. Sevgilisi onu kendi etrafında çevirip duvara yasladığında aklından geçenleri görür gibiydi genç kadın. Hiç de saf şeyler düşünmüyordu... “Seni kıskançlıklarımla boğan bendim hayatım. Bundan sonra aramızda böyle bir konunun tartışmaya yol açmayacağına emin olabilirsin.” Erkeğin sözleriyle birlikte normalde olsa bir kavga başlatabilirdi ama bugün olmaycaktı bu. Bugün kesinlikle çok fazla tartışmışlardı ve bir tanesini daha kaldırabilecek durumda değildi... Ophelia bunalrı düşünürken Edgar zaten yırtık olan elbiseyi biraz daha açmıştı ve onu kollarına almıştı. “Ne dersin sevgilim, bu güne güzel bir son yakışmaz mı?” Sevgilisinin kollarında odaya doğru girerken başını onun omzuna gömdü ve muhteşem kokusunu içine çekti. Bir daha asla böyle saçma sapan şeylerden dolayı kavga çıkarmayacaktı.

||Son
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://fantastikcag.my-rpg.com/
Isis Dione Rossi
De Academia - Hademe
De Academia - Hademe
Isis Dione Rossi


Mesaj Sayısı : 72
Kayıt tarihi : 29/07/11
Yaş : 28
Nerden : Italia <3
Kadın

JeanneBoucher|| Empty
MesajKonu: Geri: JeanneBoucher||   JeanneBoucher|| Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 2:06 pm

Like a Star @ heaven RPG'nin biçimi; 18 PUAN / 20 PUAN. (Renk, yazı ve yazı boyutu ve uygun yerde paragraf değişimi.)
[Renkler ve paragraflar güzel ayarlanmış. Kırmızı yerine daha koyu tonlarının kullanılması iyi olmuş ama sarı gözüme battı biraz bizim sitemizin problemi o sanırım daha değişik tonlar eklenmeli. O sarı yerine yumuşak bej gibi bir renk falan olabilirdi. Gerisi çok güzel bende bir yazı boyutu takıntısı olmuş gidiyor 9-10 boyutları daha hoş olabilirdi ama ondan puan kırmıyorum.]

Like a Star @ heaven RPG'de dil bilgisine uyum: 18 PUAN / 20 PUAN (Noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakma, dil kuralları, noktalama kuralları.)
[Noktalama işaretleri sonrası bir boşluk bırakılmış. Çalıştakça - çalıştıkça, napıyorsun - ne yapıyorsun, olrak - olarak, bunlarda çok dil hatası değil zaten yazarken elin sürşmüş. ]

Like a Star @ heaven RPG'de akıcılık:20 PUAN / 20 PUAN (Uzunluk, akıcılık)
[Ehe çok güzeldi. Kafamda canlandırdım, sinema gibi oldu benim için. ^_^]

Like a Star @ heaven RPG'de yaratıcılık: 20 PUAN / 20 PUAN (Kelime oyunları, betimlemeler.)
[Betimlemeler eksiksizdi. Güzel kelime oyunları yakaladım mesela yüzünden dökülen parçalar gibi. Eksiksiz vir tasvir vardı.]

Like a Star @ heaven RPG'de Belirginlik: 19 PUAN / 20 PUAN (Karakter tanıtımları, yer tanıtımları.)
[Karakter tanıtımları güzel olmuştu ama sanki bir parça seherbaz adamın dış görünüşüne değinebilirdin. Yer tasvirleri de oldukça iyiydi.]


96 PUAN - V. SEVİYE. İyi rpg'ler dilerim.

*Konu kilitlenmiştir, herhangi bir hatam olmuşsa özel mesaj atın lütfen. ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mysterium-dei.yetkin-forum.com
 
JeanneBoucher||
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Yeraltı Mağarası :: Kuytu Köşe :: De Academiae-
Buraya geçin: