Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Tanrılar diyarı sana kapılarını aralıyor
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Joyce Payne

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Joyce Payne
Vision&Creatio Tenebras
Joyce Payne Tenebras



Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 04/08/11

Joyce Payne Empty
MesajKonu: Joyce Payne   Joyce Payne Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 5:24 pm

Mutluluk kısa sürmüştü Edgar için. Evet, kesinlikle çok kısa sürmüştü. Öyle ki, genç adam ağzına çalınan bir parmak bal ve ardından eskisinden de kötüye giden bu hayatı hak etmediğine yürekten inanıyordu. Ophelia’yı hayatında her şeyden önemli bir mevkiye koymuş, tüm önceliklerini değiştirmişti. Oysa ki şu anda yaşadıkları şey Edgar’ın günlerdir tek başına uykuya dalmasıydı. Ve bunun en kötü yanı artık kollarında Ophelia’yla uyumaya o kadar alışmıştı ki, tek başına uyuyamaz olmuştu. Gece uyuduğu birkaç saatle işe gidiyor, dolayısıyla verimli olamıyordu. Bu durum mutsuz olmasına, Ophelia’yı da mutsuz etmesine neden oluyordu. Bu yüzden her ne kadar kendinden nefret de etse, surat asmaktan kendini alamıyordu. O uğursuz gecede de son zamanlarda her gün yaptığı gibi televizyonun karşısına geçti ve elinde birasıyla boş gözlerle televizyon ekranına baktı. Sevgilisi bu akşam çapkın seherbazlardan biriyle yemeğe çıkıyordu. Peki ama neden! Madem bir seherbazla yemeğe çıkması gerekiyordu, bu neden Edgar değildi de çapkınlığıyla adı çıkmış kendini bir halt zanneden seherbaz bozuntularından biri olmak zorundaydı! Bunu Ophelia’ya söyleyememişti tabi. Kıskançlıklarıyla boğmak istemiyordu onu. Hem biliyordu, o da istemiyordu ki böyle olmasını. Suçlu olmadığı bir durum yüzünden onu cezalandıramazdı. Öyle de yapıyordu. Ophelia bu gece iş yemeğine çıkacağını söylediğinde cevabı sadece biraz homurdanma ve bira şişesinin açılan sesi olmuştu. Şimdi ise odalarında, birlikte yaşadıkları o odada, elin herifiyle yiyeceği yemek için tam üç buçuk saattir hazırlanıyordu her şeyden çok önem verdiği kadın. Edgar ise zavallı bir halde oturma odasında bira içiyordu. Ne adalet ama! Edgar kaderine içerken Ophelia’nın parfümünü duydu. Yanına gelmiş, boynuna kollarını dolayarak tutkulu bir öpücük kondurmuş, yanına oturmuştu. “Sevgilim, napıyorsun burada?” Edgar’ın cevabı somurtmak oldu. “Televizyon izliyorum hayatım.” O dakikada televizyonun açık olmadığını, yarım saattir kapalı bir ekrana baktığını ve bunu yeni anladığını fark etti. Utanç verici. Ophelia’nın onu bu kadar çaresiz bir hale sokabildiğine inanmak istemiyordu. Birasını bir kenara bıraktı, Ophelia’nın yanından kalkıp odada birkaç tur attı ve ses tonunu normal bir seviyede tutmaya çalışarak içindekileri dökmeye başladı. “Neden bir seherbazla iş konuşman gerektiğinde bu ben olmuyorum da o seherbaz bozuntusu oluyor? Peki o bakanlıkta ben neyim bana söyler misin? Başçavuşun eşeği?” Farkında olmadan sesini yükseltmişti. Bir süre sustu ve sakin olmaya çalıştı. ‘Sadece bir iş toplantısı.’ Dedi içinden. ‘İş toplantısı...’ Aklını başına toplayıp biraz sakinleştiğinde sinirlerinin tekrar fırladığını fark etti ve bunun sebebi birkaç karış elbiseydi. Sebebi zaten onun birkaç karış olmasıydı. Ophelia’nın yanına gidip bariz bir şekilde kıyafetini süzdü. “Daha kapalı bir şeyler giysen olmaz mı? En azından o herifle yemek yiyeceğin gece?” Sakin olmakta zorlandığını fark ediyordu Edgar. Bu kadarı kaldırabileceğinin fazlasıydı. Edgar sözlerini bitirdikten sonra Ophelia sinirle yerinden kalktı. Edgar gibi o da artık ne sesine, ne de sözlerinin kırıcılık derecesine dikkat etmiyordu. İkisi de zaten yeterince yara almışlardı, karşılarındakini düşünecek güçleri yoktu. Ophelia öfkesini hissettiğini tüm vücuduyla göstererek konuşmaya başladı. “Bu kıskançlığa hiçbir anlam yükleyemiyorum. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Senin o herif dediğin adam benim işlerimi ne kadar hafifletecek biliyor musun?!” Ardından acımasızca Edgar’ın gözlerine baktı. Neden bunu Edgar’a yapıyordu ki? Ona acı çektirmekten zevk mi alıyordu? Anlaşılan öyleydi. “Ben gidiyorum. Geç gelirim. ‘O herifle’ konuşmamız gereken şeyler var.” Ardından tek söz etmeden, Edgar’a bir daha bakma gereksinimi bile duymadan çantasını aldı, asasını da yanına alıp kendini yemeğin yeneceği restorana cisimledi. Edgar’sa oturma odalarının ortasında tek başına Ophelia’nın arkasından bakakalmıştı. Tek kelime dahi edemeden. Sinirle elindeki bira şişesini aynaya atarak hem şişeyi, hem aynayı kırdı. Ardından evi ateşe vermeyi ya da birkaç muggle’a rastgele büyü atmayı düşünse de, sakinleşince bunlardan pişman olacağının farkına varıp yavaşçakoltuğa oturdu. Ne yapması gerektiğine karar veremiyordu. Burada tek başına birkaç saat bekleyecek güç yoktu kendisinde, bu yüzden yatak odasına gidip aceleyle bir şeyler giydi, kendini dışarıya attı. Amacı yemek yiyecekleri restorana gitmekti. Onları uzaktan da olsa görmek... Ophelia’nın da en az onun kadar üzgün olduğuna inanmak istiyordu. Yoksa her şey artık onlar için çok zor olacaktı. İki saat boyunca yürüyerek tüm seçkin büyücü restoranlarını gezmişti. Ophelia hiçbirinde yoktu. Yoksa… Bu ihtimali düşünmek bile ağlama isteğiyle dolmasına neden oluyordu. Ophelia böyle bir şeyi yapamazdı ilişkilerine. Hele böyle bir kavgaya neden olacak kadar kötü bir şeyi maskeleyerek… İçinde bir umutla, bildiği son mekâna ayaklarını sürüyerek yürüdü Edgar. Orası tek umuduydu. Gözlerini kapayıp camekânın arkasından içeriye baktığında öncelikle o pislik herifi gördü. Ophelia’yı etkileyebilmek için abartılı bir kahkaha atıyordu. Gözleri adamın tam karşısında oturan Ophelia’ya kaydı. Ne kadar sıkıldığını görmek istiyordu. Ama gördüğü şey bambaşkaydı. Ophelia adamın yılışık gülüşüne nazik bir şekilde eşlik ediyor, eğlendiğini gösteren her belirtiyi yüzünde taşıyordu. Bir aralık başını dışarıya çevirdiğinde Edgar ani bir hareketle kendini eve son anda cisimleyebilmişti. Gördükleri ona yeterdi bile… Tekrar huzur bulduğu oturma odasına döndüğünde etrafı gördü: cam parçaları her yerdeydi. Büyüyle onları topladıktan sonra yatağına attı kendini. Şimdi ne yapacaktı? Ophelia ondan bu kadar kısa sürede sıkılmış mıydı gerçekten? Eğer öyleyse yapması gereken onu kaybetmek pahasına, istediklerini yapmasına izin vermekti. Gözlerini kapadı ve bir uykuya daldı. Rüyasında gördüğü şeyler korkunçtu. Yaşamak istemediği türden şeyler… O adam Ophelia’yla her gün gözünün önünde neredeyse sevişiyor, Edgar’a tek söz söyleme hakkı tanımıyorlardı. Kan ter içinde uyandığında kalkıp bir su içti, birasını elini aldı ve televizyonun karşısına geçip ayaklarını sehpaya uzattı. Rüyanın etkisinden çıkamadan Ophelia’nın geldiğini müjdeleyen topuklu ayakkabıların yere fırlatılma sesi çalındı kulağına. Bu ona her günün aksine şu anda acı veriyordu. Sevgilisi üstünü değiştirip birasını alarak Edgar’ın yanındaki yerini aldı; fakat uzak duruyordu. Yan gözle baktı Edgar. Yorgun görünüyordu. Anlaşılan kahkaha atmaktan yorulmuştu. Hah! “Saatlerdir hiç yerinden kalkmadan burada oturdun mu?” Neşesi yerindeydi anlaşılan Ophelia’nın. Edgar ona bakmadan sorusuna cevap verdi.”’Saatlerdir oturduğum yerimden’ restoranları aramak için kalktım.” Ardından yüzünü genç kadına çevirdi. “Ve kimi gördüm dersiniz? Seni ve o aptal herifi kahkahalarla.” Yüzüne acı dolu bir tavır takınmıştı. Başka tek bir söz söylemedi. Ophelia’nın bu sözün altındaki yüzlerce anlamın tamamını anladığına emindi. Ayağa kalktı ve camın yanına, dışarıyı seyretmeye gitti. Sakinleşmek zorundaydı. Bu gece yatağa kırgın giremezlerdi…

Bu gece de, bu konuşma da ikisinin de sinirlerini yıpratıyordu. Edgar sabırsızlıkla bira şişesiyle oynuyor, Ophelia ise elbisesinin dantellerini söküyordu. Bu geceden ilişkilerinin sağ çıkması bir mucize olurdu. Ophelia Edgar’ın yaptığı gibi ayağa kalktı, adamın kolundan tutup kendine çevirdi. Şimdi yüzleri karşılıklıydı. Birbirlerine bakıyor, gözlerindeki duyguları tüm çıplaklığıyla görebiliyorlardı. İkisi de perişandı bu durumdan dolayı; ama yapabilecekleri hiçbir şey yoktu maalesef… Ophelia sevgilisinin ellerini tutup o ana kadar sakladığı asasına kenetledi. Asayı ise boğazına dayamıştı büyük bir kuvvetle. Edgar’ın gözleri kocaman oldu elindeki asayı gördüğünde. Ne olduğunu anlayamadan yapmıştı Ophelia her şeyi.Görünen manzara korkunçtu. Karanlık oturma odasında Ophelia ve Edgar ayaktaydı. Edgar Ophelia’ya asa çekmişti ve yüzlerinde acı dolu bir ifade vardı. Sanki bu sahne herkesin iradesiyle gerçekleşmiş gibi… “Bana bu acıyı çektireceğine, bir lanet at ve beni öldür. Böylece aşkımızın bu şekilde ellerimden kayıp gidişini görmemiş olurum. Dayanamıyorum Edgar, anlamıyor musun?” Bu durum değil de, kadının gözlerinden akan yaşlardı Edgar’ın yüreğini acıtan. Sevdiği, onu üzenleri üzeceği kadını kendi üzmüştü aptal kıskançlık krizleriyle… O anda, eğer ilişkilerini ayakta tutabilirlerse bir daha böyle saçma sapan işlere girişmemeye karar vermişti. Hiçbir şey birbirlerine duyduğu güvenden önemli olamazdı. Birlikte olmadıkları sürece bu hayatın hiçbir anlamı yoktu. Ophelia yaşlar akıttığı gözleriyle Edgar’a masum bir bakış attı ve kendine doğru çekip öptü. Anlatmak, söylemek istedikleri her şey bu öpücükte saklıydı. Tüm kalpleriyle özür diliyor, sevgilerini birbirlerine bir kez daha göstermek istiyorlardı. Ophelia’nın elleri adamın boynuna dolanmış, Edgar kendini duvara yaslanmış bulmuştu. Ophelia’nın sözleri aralarında asılı kaldı. “Binlerce kez özür dilerim sevgilim… Seni öylesine seviyorum ki, engelleyemiyorum bazen duygularımı işte.” Edgar içindeki tüm kötü duyguların eriyip kaybolduğunu hissetti. Elini Ophelia’nın saçlarında gezdirdi ve kendine biraz daha çekti, onu nazikçe 180 derece döndürerek, duvara yaslananın o olmasını sağladı. “Seni kıskançlıklarımla boğan bendim hayatım. Bundan sonra aramızda böyle bir konunun tartışmaya yol açmayacağına emin olabilirsin.” Dudakların tekrar birleştirdi, camdan gelen esintiyle Ophelia’nın hemen yakınındaki vücudunu tamamıyla hissetti. Elbisesinin yakalarına baktı. Az önce Ophelia oynarken zaten sökülmüştü. Edgar fazla bir güç kullanmasına gerek kalmadan tamamen yırttı. Şimdi genç kadın karşısında Victora’s Secret imzalı iç çamaşırlarıylaydı. “Ne dersin sevgilim, bu güne güzel bir son yakışmaz mı?” Ardından cevabını beklemeden onu kucağına aldı ve yatak odalarına götürdü. Yatağa nazikçe bıraktığında, gecenin geri kalanında da aynı naziklikte olduğunu söylemek zor olacaktı.

~SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isis Dione Rossi
De Academia - Hademe
De Academia - Hademe
Isis Dione Rossi


Mesaj Sayısı : 72
Kayıt tarihi : 29/07/11
Yaş : 28
Nerden : Italia <3
Kadın

Joyce Payne Empty
MesajKonu: Geri: Joyce Payne   Joyce Payne Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 6:08 pm



Like a Star @ heaven RPG'nin biçimi; 15 PUAN / 20 PUAN. (Renk, yazı ve yazı boyutu ve uygun yerde paragraf değişimi.)
[Renklerin tonları biraz daha yumuşak olsaydı daha hoş olabilirdi. Ve paragraflar çok uzun olmuş, bir kaç tane paragrafa daha bölseydiniz daha iyiydi. Birde yazı boyutu 9-10 daha hoş olurdu.]

Like a Star @ heaven RPG'de dil bilgisine uyum: 19 PUAN / 20 PUAN (Noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakma, dil kuralları, noktalama kuralları.)
[Noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakılmış. Ve oysaki birleşik yazılır. ]

Like a Star @ heaven RPG'de akıcılık: 20 PUAN / 20 PUAN (Uzunluk, akıcılık)
[Bunun Ophelia'lısını da okumuştum ben, gayet akıcı ve yeterince uzun bir rpg olmuş.]

Like a Star @ heaven RPG'de yaratıcılık: 20 PUAN / 20 PUAN (Kelime oyunları, betimlemeler.)
[Güzel bol betimlemeli bir rpg olmuş. Tasvirler iyi. ]

Like a Star @ heaven RPG'de Belirginlik: 17 PUAN / 20 PUAN (Karakter tanıtımları, yer tanıtımları.)
[Kişi tanıtımları güzel ve anlaşılır fakat mekan tasvirleri yetersiz birazcık.]


91 PUAN - SEVİYE V. İyi rpg'ler dilerim...

*Başlık kilitlenecektir, herhangi bir hatam olmuşsa özel mesaj atın lütfen.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mysterium-dei.yetkin-forum.com
 
Joyce Payne
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Yeraltı Mağarası :: Kuytu Köşe :: De Academiae-
Buraya geçin: